“Üç Kez Doğdum Anadan” Muhtefî’nin Bir Beyitinin Şerhi

 Mehmet Serhat Yılmaz -   11 Haziran 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

İşbu deme erince, üç kez doğdum anadan

Nice yavru uçurdum, nice âşiyâneden

İdrîs-i Muhtefî'nin "İş bu deme” demesinden murâd, mürşid-i kâmilden mâye-i Muhammedî ile tahsîl ettiğim ilim ve irfân ile muvahhid olup "işbu dem”den aslî vatana erinceye kadar geçen sürede "anadan üç kez doğdum" demektir.

Birinci doğuş, "kenz-i mahfî” denilen gizli hazineden âlem-i ervâha (rûhlar âlemine) olan doğumdur. Gizli hazîne "ana”dır. İşte bu gizli hazîne olan ananın karnından rûhlar âlemine doğdum. -Arafat meydanında- âdemin zahrında (sırtında) evliyânın safında mevcut idim, dedikleri budur.

İkinci doğuş, rûhlar âleminden cesedler âlemine doğmaktır. Buna anadan (sûrette) doğmak da diyebiliriz.

Üçüncü doğuş, cesedler âleminden ma'nâ âlemine yükselip kendi hakîkatimizden doğmaktır.

Bu üçüncü doğuş, mevt-i ıztırârî (zarurî ölüm) ile olan değişim ve dönüşüm değildir. Mecbûrî ölüm hayvanlarda da vardır. İşbu doğuş öyle büyük bir doğumdur ki cihanın kutbu ve Muhammed'in vârisi olan mürşid-i kâmilin hakîkatinden doğmaktır. Gele gide bir âlemden diğer bir âleme doğunca unsurlarla mukayyet (bağlı) idim. Bütün bağları kopardım.

İşte, İdrîs-i Muhtefî, bu bağları koparıp her doğduğu âlemden özgür olmayı şöyle remzetmektedir:

"Nice yavru uçurdum, nice âşiyâneden”

Kenz-i mahfî (Gizli hazine) karnından sınırsız bir zevk-i lahutî ile zevklenmiş iken yani o yuvada müstakil ve hür iken benim zâtî istidâdım beni o yuvadan uçurup dedi ki: “Çık kendi istidâdın ile kendini seyredip bu zâtî yuvanın gerçek sahibi ol! Ben de o yavruyu gizli hazinenin yuvasından uçurdum ve rûhlar âleminde doğdum. Sonra rûhlar âleminde nice nice hâllerle kayıtlandım. Yani nice âlemlerde dolanıp her gittiğim yerde birer yuva yaptımsa da benim hakîkatım beni aslıma döndürmek için, ben beni aldım o yuvalardan uçurdum. Bu cümleden olarak bir zamân madenler âleminde dolanıp yuva yaptım. Benim hakîkatım bana kamçı olmak itibariyle ben beni o yuvadan uçurdum. Bir zamân da nebâtlar âleminde eğlendim. Orada dahi pek çok yuva yaptım ise de içimdeki aslıma dönme arzusu ile yine ben beni o yuvalardan uçurdum.

Hayvanlar âlemine geldim. Bir müddet de buralarda yuvalar yaptım. Ben beni bu yuvalardan da uçurdum. Daha nice nice âlemlere uçup her âlemle o âlemin sultanlarından olacağım diye oraya yerleşip (tavattun edip) yuvalar yaptım. Bendeki ben beni durdurmadı, aslî hakîkatimdeki ben, nihâyet beni bir yuvaya getirdi, nutfeye gelip girdim (babada menî oldum). Buradan da ana rahmine intikâl ettim. Orada da yuvalar yaptım. Yine kendimdeki kendimle "beni” o yuvalardan uçurdum. Nihâyet anam beni "cesedler âlemi”ne doğurdu. Bedenler âleminde de hâlden hale geçip yükseldim. Her bir hâlde bir yuva yaptım. Aslıma kavuşmak için zâtımdaki yaratıcı kuvve (bârî-i zâtiyye) ile kendi kendimi tekrar uçurdum. Ta ki mürşid-i kâmilin ma'nâ rahmine (devrine, manevî rahmine) intikâl edinceye, onun huzurunda terbiye görüp kemâle ulaşıncaya kadar nice nice hâllerle kayıtlanıp nice nice konaklara yuva yapıp oralarda iskân eyledim. Nihâyet Rabb-i hassın terbiyesiyle kemâle ulaşıp keşfe erdik.

Bu cümleden olarak salik ibâdet ve esmâ zikriyle yahut ağızdan aldığı irfânî kelâmlarla -bildiğini vehmedip- kendisini beğenip iftihâr ederek orada takılır kalır, ben oldum sanır. Bu hâllerden kurtulup terakki etmeye bakmalıdır.

Sonuçta üçüncü anamız, mürşid-i kâmildir. Ona tâbi olup ondan doğunca, sâlik onun yüce himmetiyle bütün yuvalardan benliğini uçurur. Böylece çıktığı ilk anaya yani "kenz-i mahfi” denilen gizli hazîneye tekrar döner. Gerçek vatanın orası olduğunu anlar. Uçtuğum konaklarda ve yaptığım yuvalarda çektiğim bunca elem ve yaşadığım hâller kendi evhamım, zanlarım ve hayâllerim imiş. Değişen, başkalaşan giren, çıkan yokmuş. Doğan, uçan, konaklayan, yuva yapan ve çıktığı yere geri dönen hep ben imişim.

Yukarıdaki yazı H Yayınları’ndan çıkan Bir Mektebe Uğradım başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss. 196-198)

Diğer Alıntılar