HİKEM-İ ATÂİYYE ŞERHİ Abdullah Şerkâvî’nin Şerhü’l-Hikem’i ve Ali Örfî Efendi Tarafından Yapılan Tercümesi

 Mehmet Serhat Yılmaz -   10 Nisan 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />
Dil: -
Sayfa Sayısı: 1
Yazar: -
Çeviren/Hazırlayan: -
Boyut: -
Yayın Evi: -
Yayın Tarihi: -

HİKEM-İ ATÂİYYE ŞERHİ

Abdullah Şerkâvî’nin Şerhü’l-Hikem’i ve Ali Örfî Efendi Tarafından Yapılan Tercümesi

 

İbni Atâullah el-İskenderî (v. 709/1309)’nin ilk eseri olduğu kabul edilen Hikem, bu bilgi isabetliyse aynı zamanda Şâzelî tarikat literatürünün Ebu’l-Hasen eş-Şâzelî’nin eserlerinden sonra, ilk kitabı olma özelliğini de taşımaktadır.

Müellif eseri şeyhine arz etmiş ve onun övgüsünü almıştır. Bu bilgiye göre şeyhinin vefat tarihi olan 686 yılından önce yazılmış olmalıdır. Letâifü’l-Minen, Ünvânü’t- Tevfîk, et-Tenvîr gibi eserlerinde Hikem’e atıflar yaptığına göre bunlardan da önce yazılmış olması gerekmektedir.[1]

Eserin ana konusu marifetullah ve tasavvufî anlamda tevhittir. Müellif bu iki ana kavramı, temel fikri olan ıskatü’t-tedbîr/tedbiri terk anlayışıyla örgülemiştir. Ancak bu idraki ve izahı zor konuları, nazari kavram ve izah tarzlarından uzak bir şekilde mahir bir dille hikmetlere dönüştürmüştür. Burada müellifin irfanî derinliği, konulara vukûfiyeti yanında dil yetkinliği ve edebî zenginliğinin de devreye girdiği anlaşılmaktadır. Zor meseleleri kolay bir dille anlatmak ve gönüllerde mâkes bulmasını sağlamak şüphesiz hususi bir yetenek ve ârifâne bir yöndür. Eser bu yönleriyle bir tasavvuf klasiği olmanın yanında, Arap dilinin şaheserlerinden biri ve hikmet literatürünün nadide bir örneği vasıflarını kazanmıştır.

Hikem’de süluk yolunda ilerleyen kişinin karşılaşabileceği haller yorumlanmakta ve bunlar vaki olduğunda takınılması gereken tavır talim edilmektedir. Tevhit ve vahdetin derin meselelerine işaret yoluyla değinilmekte, buna mukabil fakr ve kulluk makamının adabı öğretilmektedir.

Eserin bu özelliğini Saffet Yetkin, kendi kaleme aldığı şerhin önsözünde şu şekilde izah etmektedir;

Hikem-i Atâiyye tasavvuf akidelerini açık ve beliğ birer vecize halinde telkin eden zühdî ve talimî bir eser olmakla beraber çeşitli mecaz ve istiârelerle bizi tanrısal hakikatler alanında dolaştıran bir meşale gibidir. İçinde sıraladığı hikmet incileri bazen birbirine bağlı nükteler, bazen garip tezatlarla dolu muammalı işaretlerle vahdet-i vücut felsefesinin ana fikirlerini ve ilahî vecdini aksettirmektedir. Müellif bu hikmetlerde muhtelif makam ve mertebelerdeki görüşleri karşılaştırmak suretiyle bunlardaki zahiri tezatları hakikatin ışığı altında aydınlatmakta, her makamdan, her mertebeden konuşarak ilahî şühûda yükselmektedir. Herkes bu sözlerden istidadı nisbetinde bir hisse bulur.”[2]

Kitabın sistematiğine bakıldığında hikmetler, ilk önce birbirinden bağımsızmış intibaını oluşturmaktadır. Sûfilerin ilham ve sünühâta dayanan yazım usullerinden ileri gelen bu tarz eserin vukûfiyetle yapılacak mükerrer okumalarından sonra yerine oturmaktadır. Yukarıda ifade edilen, kitabın omurgasını oluşturan kavramlar ve temel fikir idrakte yerine oturduktan sonra hikmetlerin birbiriyle nasıl bir anlam bütünlüğü oluşturduğu görülmektedir.

Hikemʻin kıymeti ve önemi hakkında gerek şârihler, gerek eserden istifade eden alimler sitayişkâr ifadeler kullanmışlardır. Şârihlerden İbni Acîbe (v. 1224/1809) eserin, tasavvuf hakkında yazılan eserlerin içeriğini kapsayıcı bir özelliği olduğunu söylemektedir. Aynı mülahazalarla olsa gerek eser, “Bu kitapta İhyâʾda olan her şey fazlasıyla mevcuttur.” denilerek övülmüştür. Bazı alimler, “Hikem, Kur’an olmaya yaklaşmıştır.” diyerek ilahî ilham olma özelliğine işaret etmişlerdir. Yine kitabın kadrinin yüksekliğini belirtmek için, “Namazda Kur’an’dan başka bir şey okumak caiz olsaydı Hikem okunurdu.” denilmiştir.

Hikem’e gösterilen ilginin en önemli tezahürü elbette eser üzerine kaleme alınan şerhlerdir. Kitaba çok az esere nasip olabilecek sayıda şerh yazılması, ona ilim ve irfan çevrelerince nasıl sahip çıkıldığının delilidir. Mustafa Kara’ya göre 75[3], Ahmet Murat Özel’e göre 80[4] kadar şerhi vardır.

Abdullah eş-Şerkâvî (v. 1227/1812) Hikem-i Atâiyye’ye şerh olarak kaleme aldığı Minehü’l-Kudsiyye, Hikem şerhleri içinde orta büyüklükte olanlardandır. Müellif hikmetleri şerh ederken uzun uzadıya açıklamalara girişmemiş, muhtasar ve müfid bir tarz benimsemiştir. Özellikle kelimelerin gramer tahliline girilmediği ve cümlelerin anlamlı parçalar halinde izah edildiği görülmektedir. Bu izahlarda farklı alanlara girilmeden tasavvufî mânalar üzerinden şerhler yapılmıştır.

Eserin sonunda 13 Şevval 1204 tarihli telif kaydı bulunmaktadır.  1277 ve 1283 tarihlerinde Kahire’de; İbn Abbâd er-Rundî’nin Gaysü’l-Mevâhibi’l-Aliyye isimli Hikem şerhinin hamişinde, Bulak’ta 1285’te ve Kahire’de 1320, 1357, 1358 yıllarında yayını yapılmıştır.

Ali Örfî Efendi’nin (v. 1305/1888) Minehü’l-Kudisyye için kaleme aldığı tercümenin baş kısmında Hikem’in İbni Abbâd ve Abdullah Şerkâvî tarafından şerh edildiğini, ancak bu üç eserin de Arapça olduğu için anlaşılmasının mümkün olmadığını, ihvanın ısrarı üzerine şerhe karar verdiğini söylemektedir. Niçin tercüme için Şerkâvî’nin metnini tercih ettiğini muhtasar olmasına dayandırsa da Şerkâvî’yi nitelerken ifade ettiği “Halvetî” sıfatı bize başka sebepleri de düşündürmektedir. Çünkü Örfî’nin şeyhi Muhammed Nûru’l-Arabî’nin Halvetiyye silsilesinde Şerkâvî de yer almaktadır. Bu meşrep yakınlığı müellifin tercihinde etkili olmuş olabilir. Ayrıca Halvetî irfanını kendi yaklaşımına yakın görmüş olması ada düşünülebilir. Nitekim müptedi ihvanının istifadesine sunmak için, onların isteğiyle, istifade edilmesini kolaylaştırmak için tercümeyi yaptığını söylemektedir.

Birbirlerine yakın tarihlerde vefat etmiş olmaları dolayısıyla bütün eserleri gibi, Şerhü’l-Hikem tercümesini de sık sık Selanik’i ziyaret eden şeyhi Nûru’l-Arabî’nin görmüş olabileceği bilgisini eserinin giriş kısmından çıkarmamız mümkündür. Çünkü o sırada Üsküp’te yaşamakta olduğunu ve onun himmetlerine ve inayet feyizlerine dayandığını söylemektedir.

Yayında esas aldığımız Osman Ergin Yazmaları 317 numaralı nüshanın sonunda yer alan telif kaydında müellif, eseri Recep-Ramazan 1296 (Haziran-Eylül 1879) tarihinde üç ay içinde kaleme aldığını söylemektedir. Her iki nüshadan anladığımız kadarıyla müellif tercümeyi eserin 1303 tarihli baskısına dayanarak iki cilt olarak tasarlamıştır.[5]

Ali Örfî’nin Şerkâvî’nin Şerhü’l-Hikem’ini tercümesi bugün anladığımız mânasıyla kelimesi kelimesine bir tercüme değildir. Geleneğimizde tercüme; çoğu zaman mâna merkezli, mütercimin metin üzerinde tasarruflarda bulunduğu yeni bir telif tarzıdır. Ali Örfî’nin tercümesi de bu özellikleri göstermektedir.

Şerkâvî’nin metni daha çok hikmetleri oluşturan cümleleri parça parça ele alarak açıklama üzerinden ele alınmıştır. Ali Örfî ise cümlelere bütüncül yaklaşmaktadır ve tercümesini bu yapı üzerine metni toparlayarak kurmaktadır.

Ali Örfî, Şerkâvî’nin metninden bazı kısımları tercüme etmemiştir. Bazı yerlerde de ön mülahazalarla şerhe açıklama getirdiği olmuştur. Şerkâvî’nin kapalı bıraktığını düşündüğü yerleri de kendi mülahazalarıyla açıklamıştır.

Tercümeyi değerli ve özgün kılan şey ise Ali Örfî’nin metne tasarrufta bulurken meşrebi olan melâmet yolunun kavramlarını öne çıkarmasıdır. Riya diyebileceğimiz mefhumları keskin bir tavırla şirk kavramıyla ifade etmesi bunun en belirgin tespitidir. Sık sık “nefsin vâriyeti” terkibiyle varlık göstermeyi zemmetmektedir. Tecellî ve tevhid makamlarına yaklaşımı melamîliğin esaslarına dayanmaktadır. Fenâ kavramının kullanılış tarzı ve vahdet algısı da tamamen Melâmî müelliflerin izah tarzını yansıtmaktadır.

Ali Örfî’nin Şerhü’l-Hikem tercümesinin ulaşabildiğimiz iki nüshası bulunmaktadır. Bu iki nüsha giriş kısmından itibaren yer yer farklılıklar barındırmaktadır.

       1. Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları 310

Nüshanın cildi sırtı meşin, kapakları ebru kağıt kaplıdır. 97+III yapraktan oluşmaktadır. Sayfalar 27 satırdır. 205x130-175x100 mm. boyutlarındadır. Rik’a hatla kaleme alınmıştır. Sayfalar müşirli olup farklı renk yapraklardan oluşmaktadır. Eserin sonunda müstensih olarak Abdülkerim imzası bulunmaktadır. Ayrıca aynı isme dair 1a sayfasında vakıf kaydı ve muhtelif sayfalarda 1304 tarihli vakıf mührü bulunmaktadır. İki cilt birlikte düzenlenmiş metinde Hikem metni kırmızı mürekkeple yazılmıştır. İkinci cilt 46a sayfası itibariyle başlamaktadır. Metin diğer nüsha ile karşılaştırıldığında eksikler ve yanlış imlalar barındırmaktadır.

       2. Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları 371

Nüshanın cildi sırtı yaldızlı, kırmızı meşindir. Cildin sırtında eserin ismi yazılmıştır. 136+VIII yapraktan oluşmaktadır. Sayfalar 25 satırdır. 210x135-145x85 mm. boyutlarındadır. Nesih hatla kaleme alınmıştır. Sayfalar müşirlidir. Eserin sonunda müstensih olarak Abdurrauf imzası bulunmaktadır. İstinsah bilgileri I. cilt için 4 Muharrem 1319; II. cilt için 1 Rebiulevvel 1319/İstanbul şeklindedir. Eserin sonunda telif kaydı bulunmaktadır. Burada müellif esere 1296 yılının Recep ayının başında başladığını ve Ramazan’ın sonunda tamamladığını söylemektedir.

 

 


[1] Özel, Ahmet Murat, age., 39.

[2] Yetkin, Saffet, el-Hikemü’l-Atâiyye, 11.

[3] Kara, Mustafa, “el-Hikemü’l-Atâiyye, DİA, XVII, 502-503.

[4] Özel, age., 40.

[5] Bu baskı Mısır’da Matbaatü’l-Hayriyye’de yapılmıştır. Şerkâvî’nin eseri, İbni Abbâd er-Rundî’nin Gaysü’l-Mevâhibü’l-Aliyye isimli Hikem şerhinin hamişinde yer almaktadır.

Diğer Kitaplar