Hikemiyât-ı Şeyh Ebû Medyen

 İrfana Vukuf -   Fatih Yıldız -   04 Kasım 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

 

Hikemiyât-ı Şeyh Ebû Medyen adıyla aşağıda cem edilen hikmet mecmuasının mütercimi, Sultan Ahmet Camii Hademesinden İsmail Hakkı olarak kaydedilmiştir. Seksen hikmetten müteşekkil eser, 1328 tarihinde Mürettibîn-i Osmâniyye Matbaası’nda yayınlanmıştır.

 

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

     Ebû Medyen Mağribî Hazretleri Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri’nin şeyhidir.[1] 590 tarihinde âzim-i dâr-ı bekâ olmuştur. Zikrolunacak hikemiyâtın Arabîsi Ünsü’l Vahîd nam kitaptadır ki matbûdur.

 

1. Cenab-ı Hak herkesin gizli ve âşikar yaptığını ve niyetini bilir. Kimin kalbi hakkı batıla takdim edip emr-i Hüda’yı îfaya ihtimam ediyorsa, onu muhannetlerin tereyânından ve fitnelerin ıdlâlinden mahfûz kılar.[2]

 

2. Kardeşim senin ömrün bir nefesten ibarettir. O nefesin fâiden için olmasına, zararın için olmamasına çalış.

 

3. İnsanın kalbi neye müteveccih ise onunla meşguldür. O teveccüh zamanında başka şey ona mestûrdur.

 

4. Azîzim! Hakk’ın gayrısına meyilden sakın, eğer meyil eder isen Hâlık Teala senden lezzet-i münâcâtı selbeder.

 

5. Ehl-i basîret, ibadullâhın kendinden fâide görmesi muhakkak olup, kalben ve fiilen nâsa nef’î olan zattır.

 

6. En muzır sohbet, âlim-gâfil ile, yahut sûfi-cahil, yahut vâiz-meddah ile sohbettir. 

 

7. Hakikati kendi anlamadan nâsı hakikate davete kıyam eden meftûndur. Nakıs irşat edemez, ifsat eder.

8. Kendinin hâkim-i nefsi olmayan kimse hürriyet-i sarîhaya vâsıl değildir, esîr-i nefstir.

 

9. Vaktinin hikmetini zâyi eden cahildir. Vaktin icabı olan hikmetle amelde kusur eden âcizdir.

 

10. Yalnız ümitle kalan kimse keselden kurtulamaz. Makbul olan ümit, sa’y ile beraber olandır.

 

11. Teslim, kendini ahkam-ı İlâhiyye meydanlarına irsal edip, bu yolda elem gelir diye nefsine acımayı terkle olur. Teslim eşref-i âmâl-i kalbiyyedir.

 

12. Hakk’a tefvîz ile umûr eden zata, Cenâb-ı Rabbi’l-Âlemin rahmetle nazar buyurur.

 

13. İştiğâlatını yalnız dünyaya hasreden kimse zillete müptela olur.

 

14. Nefsinin noksanını görmekte kör olan kimsenin günden güne azgınlığı artar.

 

15. Zevali malum olan şeye mağrur olup da onunla tezeyyün eden kimse ahmaktır.

 

16. Bedenî perhiz, âzânın emr-i Hudâ’ya muhalefeti terk etmesi ile olur. Kalple perhiz, Hak’tan gayrıya meyli terkle olur. Nefisle perhiz, davayı terkle olur.

 

17. Ulûmun en nafi’i abdin vazîfe-i diniyye ve dünyeviyyesini bilmesidir. 

 

18. Gaflet ve vesvesenin mahalli ehl-i dünyânın kalbi, zikir ve istînasın mahalli dahi ârifînin kalbidir.

 

19. Havfullah mânevi bir kırbaçtır ki insanı taate sevk ve isyandan men eder.

 

20. Kibir îras eden çalışmakta fâide olmadığı gibi, tevazû îras eden batâletin dahi zararı yoktur.

 

21. Kendine bir meziyet ve makam nispet eden kimse mârifet yollarından uzaktır.

 

22. Abd-i sâdık, Mevlâsı’ndan başkasının kendini ferahlatacağını ümit etmez, ancak Mevlâsı’ndan ümit eder.

 

23. Sâhib-i vakt o kimsedir ki, nâsla meşgul olup Hakk’ı unutmaz ve ibâdın mehâsinini görür, mesâvîsini görmez.

24. Muamelesinde hâlis-i lillah olan zat davâ-yı kâzibeden halâs olur.

 

25. İhtiyacını herkese ilanla halinden şikayet edenler muteber olamazlar, setredenler muteberdirler.

 

26. Mahrumiyetin sebebi, maksada vasıl edecek delile iktidayı bırakıp da kendi hevâsında harekettir.

 

27. Nâsa hüsn-i muamele edip kendinden aşağısının bile nasihatini kabul eden zat eşref-i menâzile vâsıl olur.

 

28. Kalbinde kendini fenalıktan men eder bir zâbıt bulunmayan kimsenin hâli haraptır.

 

29. Lüzumu derecesinde tahsîl-i ilm ü irfân edemedim diye esef etmek terakkî alametindendir.

 

30. Âfiyet-i hakîkiyeye mazhariyet, kalbin  iyi şeyleri tefekkürü ile olur.

 

31. Nefsin şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmayan kimseyi nefsi malup eder.

 

32. Bidâyet halinin âdâbını îfa etmeyen kimsenin, makâmât-ı kâmilîni dava etmesi sahih değildir.

 

33. Dünyanın bî-luzûm meşâğilini terk eden kimseyi, Cenâb-ı Bâri kendi hizmetinde mukîm kılar.

 

34. Cennetin hûr ve kusûruna nâil olmak kastıyla ibadet eden kimse ile, ref’-i sütûr ve devâm-ı huzûr kastıyla ibadet edenin beyninde çok fark vardır.

 

35. Abd-i sâdık, Hak’tan başkasına emeli munkatı olan zattır.

 

36. Küfür ve şirkten mahfuz olanlar, Hakk’ın hidayetiyle olurlar. Kebâir ve sağâirden mahfuz olanlar sünnet-i Nebeviyye’ye tebeiyyetle olurlar. Hatarat ve ğafelâttan mahfuz olanlar, hukuka riayetle olurlar. 

 

37. Hikmet-i ledünniyye ve mârifet-i Rabbaniyye’ye, kalbi Hakk’ın gayrısından edeben îraz eden zat nail olur. İşte hakîm-i müteeddib o zattır.

 

38. Sen kendine varlık verip de yaptığın ile mağrur olma, senin yaptığını Cenâb-ı Hakk’ın müşâhedesini düşün.

39. Esir üç kısımdır: Birisi nefsin kölesi, birisi esîr-i şehvet, birisi esîr-i hevâdır.

 

40. En zengin, Hakk’ı bilip teslim olandır. En fakir, Hak kendine mestûr olandır.

 

41. Kendinde üns ve şevk bulunmayanda muhabbet yoktur. Üns ve şevk olmayanda, nûr-ı tâatle inşirah ve tâat-i zâhire bulunmaz.

 

42. Cahil seni ateş ile yakmasa bile kıvılcımı ile sana eziyet eder. Arif sana ıtır vermese bile kokusundan mütemettî olursun.

 

43. Kendini bilen, nâsın medh ü senâsına aldanıp da mağrur olmaz.

 

44. Zengin olanlara köle ve câriyeler hizmet ederler ama, ehl-i irfâna ahrâr ve küremâ hâdim olurlar. Ehl-i irfân hayat ve mematlarında muhteremdirler.

 

45. Günahkarın inkisar ve zilleti, mutî’in istikbar ve savletinden hayırlıdır.

 

46. Nâsa, terfî muhabbeti, baş aşağı gelmeye sebeptir.

 

47. Dinini vikâye için ehl-i bid’atle sohbetten hazer etmelidir. Kalbini vikaye için dahi nâ-mahrem kadınla sohbetten hazer etmelidir.

 

48. Şeyhinde noksan gören kimse istifade edemez.

 

49. Ehli zikirle mecâlis olan gafletten uyanır. Sülehâya hizmet eden intifâ eder.

 

50. Mürüvvet ihvana muvâfakattir. Şer’ ve akla muğâyir olmayan şeye itiraz mürüvvetsizliktir, humekâ ve cühelânın adetidir.

 

51. Arifin lisanı mârufunu söyler, zenginin ağzı adet ve ülfetini söyler. Sen arifin ağzına bak!

52. İbretle nazar edip tecrübe-i umûr etmemiş olan kimse, yetmiş yaşına girse de yine çocuktur.

 

53. Hüsn-i zan Hakk’ın ihsanıdır, sû-i zan âfet-i halktır.

 

54. İrfanı olan zât ancak Hak için çalışır.

 

55. Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği kullarına ihtiram etmeyenler, beyne’n-nâs gazaba dûçar olurlar.

 

56. Her kim safâ isterse, vefâya devam etsin.

 

 

57. Yalnız ilim, nefsin riyâset muhabbetini kuvvetlendirip nâsla uğraşmaya çeker. İnsanı azgınlıktan ilimle beraber olan amel kurtarır.

 

58. İlmi amel için tahsil eden arif olur. Sade başkasına öğretmek için öğrenen kimse fâidesini göremez.

 

59. Rahat yaşamayı, sade nâsın kendisini sevmesinden bekleyen kimse nâsa tamâ eder ama, nâs ona merhamet eder.

 

60. İrfanın bahası kendini külliyen ona vermektir. Bahasını veren mâlik olur.

 

61. Almayı vermekten ziyade seven kimse kâmil değildir.

 

62. Âmâline ve ef’âline dikkat etmeyen kimse, zümre-i urefâya dühûle müstaid değildir.

 

63. Dava îras eden mâlumât, hakîkat-i sâbite değildir.

 

64. Amelin kemâli ihlas ve murakabe iledir. “Hakikate Hakk’ın fazl u keremiyle nâil olacağım” diyen vâsıl olur.

 

65. Tâzim, kalbin iclâl-i Hüdâ ile tulû etmesidir.

 

66. Ârifler daima Rableri’nin rızasına nâil olmaya çalışırlar.

 

67. Kalbinde Allah korkusu olmayan kimse bir şeyden mâdum değildir.

 

68. Senin karışık olduğunun alâmeti, karışık kimselerle ihtilâtındır. Kimlerle musâhip isen sende onlardansın.

 

69. Sözün en nâfi’i söyleyen kimsenin hâzır olup görüp de haber vermesidir.

 

70. Çok yemek, çok uyumak kalbe kasvet verdiği gibi; çok lakırtı dahi kalbe kasvet verir.

 

71. Kendisi iyi amelde bulunmayan kimsenin başkasını fenâ işlerden men’e ehliyeti olamaz.

 

72. “Ben şunu yaşadım, bunu yaşadım” diyen, sayıp döken, irfandan mahrumdur.

 

73. Kendinde Hakk’ın gayrıya ubûdiyet bakiyyesi bulunan kimse Cenâb-ı Hakk’a abd-i sâdık olamaz.

 

74. Ecsâm aklâm, ervâh elvâh, nufûs küûs gibidir.

 

75. Bir yola gidip kuvvet bulmadıkça ve bir hal iyice yerleşmedikçe sevinmekten hazer ediniz. Zira bir işi yapmadan ilan etmek yolunuzu keser.

 

76. Dünyalığı diğer bir dünyalık için terk etmek, almaktan daha şerlidir.

 

77. İnsanı Hakk’a vâsıl edecek yol, ancak ahkâm-ı Rasûl’e mütâbîdir.

 

78. Cenâb-ı Bârî hayır murat buyurduğu kulunu zikri ile enîs ve şükrüne muvâfık kılar.

 

79. İnsanın şehevâta meyli gaflet sebebiyledir.

 

80. Ehl-i bid’atle ihtilat kalbi öldürür. Ehl-i bid’atle celîs olana, bir zaman sonra şe’meti dokunur.

 

 

SON

 

 


[1] Kaynaklarda İbnü’l-Arabi’nin Ebû Medyen’le cismani olarak görüşmemiş olmaları şöyle ifade edilmektedir: “İbnü’l Arabi 576 (1200)’de doğuya doğru yola çıktı. Mekke’ye kadar gidip ilk haccını yaptıktan sonra tekrar Kuzey Afrika’ya döndü.Gayesi sufi Ebu Medyen’in ikamet etdiği Bicâye şehrine gidip kendisiyle görüşmekti. Ancak Ebu Medyen bir süre önce (594/1198) vefat etmiş olduğundan görüşmek mümkün olmadı. Bununla beraber Ebu Medyen’in ruhaniyetinden hayatı boyunca istifade ettiğini sık sık belirtmiştir.” (Kılıç, M. Erol, “İbnü’l Arabi”, DİA, 1999, XX, s.493.)

[2] Cenâb-ı Şeyh bu kelâm-ı âlîleriyle âlimü’l-gayb ve sevâün minküm ve innallâhe yüğayyiru ma bi kavmin ayet-i kerimesine işaret buyurmuştur. (Mütercimin açıklaması)

Diğer Yazılar