Vukûf Nedir?

 İlme Vukuf -   Fatih Yıldız -   15 Kasım 2020

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

Arapça’da “Durmak” anlamında va-ka-fe fiil kökünden gelen vukûf kelimesinin etimolojisi Kamûs-ı Muhît’te “Eğlenip ayakta durmak.” şeklinde izah edilmiştir. Lügatimize “Bir konu üzerinde durmak, bir konuyu derinlemesine incelemek, idrak etmek, agâh olmak.” şeklinde geçmiştir.

Önce durmak… Şüphesiz bir şeye nüfuz etmek için tecrid, tecrid için arınmak, arınmak içinse durmak, durulmak hakimlerin ehemmiyet verdiği şeylerdendir. Basit bir düşünce, tefekkür için bile fikir kalabalığından zihni tecrit etmek lazım görülmüştür. Sağlıklı düşüncenin temelinde ağyarını mânî şeylerden uzaklaşmak vardır. O yüzden zahirî hareketliliği kutsayan modern üretkenliğin aksine durulmak için durmak, sükun ve sekinet, derinlemesine idrakin hazırlayıcı unsuru olmaktadır. Gerekli hazır bulunuşluk sağlandıktan sonra idrakin açılması ve bağışların, ihsanların verilmesi için beklemek, bir duruş belirlemek gereklidir. İdrak etmek, vukûf için idrak melekesinin, ilmin küllî boyutuna bitişmesidir. Bu bitişme iki ayrı şeyin birleşmesi değil cüz’ün küll’deki varlığının farkına varması ve orada kendisini tekrar tanımasıdır. Farkına varma boyutuna ilmî bir fenâ ve kendini tekrar tanımaya ilmî bir bekâ diyebiliriz.

İdrak melekesine yansıyan herşeyin vukûf derecesinde bir ilime/marifete ulaşması, fenâsının ve bekâsının kemali ölçüsündedir. Çünkü bu tarz bir bilgilenme/taarruf, ilmin insanda emanet olduğu bilincinin bir sonucudur. İlim hiyerarşik olarak Hakk’ın Zâtî bir nispeti, sıfatı ve mevcudatın aslıdır. Binaenaleyh mevcudatın asla yolculuğunun bilgi veçhesi bir vukûf yolculuğudur. Bu yolculukta türlü mevkıflardan geçen talibin son durağı, kabiliyeti ölçüsünde vâkıf olmaktır.

Nihayet agâh olmak, ona uyanmak… Vukûf sahibi olup vâkıf sıfatı kazanan kişi; Hakk’a, kendine ve varlığa uyanan kimsedir. Hakk’a ve kendine olan uyanışı ontolojik bir süreçken, varlıkla alakalı uyanış bilgi boyutunu oluşturmaktadır. “Bulmak” macerasının “bilmekten” nispeten ayrılabileceği bir bakış açısıyla, varlığını tamamladıkça vukûfa doğru ilmî seyri ziyadeleşmektedir. Sonuçta agahlık nispeti kesbeden bir kişinin artık bilme tarzı ve bunun yanında mevcudata nazarı ve nüfuzu vukûf seviyesinde olmaktadır.

Mevkıf, vakfe, vukûf terimlerini şümullü bir şekilde irfan külliyatımıza hediye eden Nifferî’ye göre vukûf, “İdraklerin ulaşabileceği nihaî mertebeyi” ifade eden bir kelimedir. Vukûf seviyesine ulaşmış bir idrak, insanın ilmî künhünün taayyün mebdei/kaynağıyla irtibata geçmiş demektir. Dolayısıyla bildiğimiz anlamda bilgi ve idrak fenâ bulmuş, Hakk’ın küllî ilmiyle bekâya erişmiştir. Vukûfun konusu olan herbir şeyin hakikatine bu yetişkinlikle nazar vardır.

Nifferî vukûfu marifetten de öte bir makam olarak kabul etmektedir. Ona göre marifet Hakk’ın sıfatları makamına uygun bir ilmî kemal seviyesidir. Hakikat talibinin ekmeliyet için marifetten dâimi huzur mânasındaki vukufa terakkî etmesi gerekir. Bu ise Hakk’ın Zâtî nispeti olan ilimde yolculuğa denk gelmektedir. Vukûfun şu durumda ilim ve marifetten farkı bir sebep ve gayrete bağlı olmamasıdır. Ancak daha önce ilim için gösterdiği çabaların ve marifet yolunda Hak’tan gayrısından yüz çevirip tecrit etmesinin elbette yolculuk merhalelerinde etkisi vardır.

İlim-Marifet-Vukûf sürecinde vâkıfın bilgisi doğrudan Hak’tandır, arifin bilgisi Hakk’ın sıfatlarının tecellisine ulaşması, alimin bilgisi ise Hakk’ın kainata koyduğu ahkamının araştırılması sonucudur. Her makamın kabiyetlisi ölçüsünde erbabı vardır, olmalıdır.

Ulaşılmasının zorluğu ölçüsünde değerli ve ehli nadir olan vukûf seviyesi insanı eşyanın hakikatine vâkıf kılar. Mevcudatın arka planındaki hakikatın yok kabul edildiği, var kabul edenler tarafından da ilkelerinin kaybedildiği zamanımızda vukûf ihtiyacı her dönemde olduğundan daha hayatidir. Âlemi mânalı kılan vâkıf insanların kıtlaşması, mevcudatın üzerine kurulduğu sistemi her geçen gün ifsad etmekte ve kıyamete doğru sürüklemektedir.

Diğer Yazılar