Duanın Simyası - İbrahim Titus Burckhardt

 Mehmet Serhat Yılmaz -   09 Nisan 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

DUANIN SİMYASI

İbrahim Titus Burckhardt

Simya, bir Tabiat bilimini içerdiği kadar (Tabiat bilimi hem kaba ve cismani hem de latif ve psişik tezahürü ihtiva eder), kanunları ve kavramları, serbestçe diğer geleneksel bilimlerin sahasına da aktarılabilir, mesela beden sıvıları [ahlât] tıbbına (insan organizmasını bölünmez bir bütün olarak kabul eder) ve ona tekabül eden nefis bilimine ve ilgili tedavi bilimine de aktarılabilir. Mevcut bağlantıda bizim için daha önemli olan, simyevi bakış açılarının mistisizme aktarılmasıdır, çünkü bu önceden 'kimyasal evliliğe' dair söylenenlerle bir paralellik arz eder. Burada sadece, bu özel aktarma hakkında, bütün dallan­malarının peşine düşmeye yeltenmeden, işaret etme ve geniş­letme yoluyla kısaca bir şeyler zikredilecektir.

Mistisizmin iskeleti içerisinde simya, her şeyden önce duanın simyasıdır. Dua kelimesinin ferdi bir ricadan çok dahili -ve bazen de harici- olarak Tanrı'ya yöneltilen bir formül veya isim dile getirmek ve Tanrı'yı çağırmak (bu nedenle genellikle 'seslenicisel dua' diye adlandırılır) şeklinde anlaşılması gerekir. Bu türden bir duanın önceden gelen mükemmelliği şu olguya dayanır, bir konsantrasyon vasıtası olarak tekrarlanan kelime veya ibare, bir insanoğlu veya öteki tarafından seçilmiş bir kelime değil aksine ya bütünüyle vahiyden çıkan ya da İlahi bir İsim içeren (gerçekten sadece bu İsimden ibaret değilse) bir ibaredir. Böylece dua eden kişinin dile getirdiği kelime, ilahi kaynağından ötürü ezeli Kelime'nin bir sembolüdür ve son tahlilde muhtevası ve hayır-dua gücüden dolayı bu ezeli Kelime ile birdir: "Bu sırrın (yani bir İlahi İsmi anmanın) temeli bir yandan, 'Tanrı ve onun İsmi birdir' (Ramakrişna) esası, öte yandan da Tanrı’nın kendisi İsmini Kendinde, bundan dolayı da sonsuzlukta ve bütün yaratılışın dışında telaffuz etmesidir, bu yüzden onun biricik ve yaratılmamış kelimesi, seslenicisel (ejaculatory) duanın ve hatta daha az dolaysız bir anlamda bü­tün duaların ilk örneğidir.” (Schuon, Hikmet Makamları)

Bu nedenle, temel olarak İlahi İsim veya seslenicisel duanın kutsal ibareleri, İlahi Kelimenin (yani fiat lux), pasif tabiatla veya alemin materia prima'sı ile irtibatlı olması gibi pasif nefisle irtibatlıdır. Bu bizi, bir yandan İlahi Emir (el-emr) ve Tabiat (tabî’ah) arasında öte yandan da nefiste nispeten aktif ve nispeten pasif olan iki temel güç (sırasıyla) Kükürt ve Cıva arasında mevcut olan (Muhyiddin İbn Arabi'nin zikrettiği) uygunluğa götürür. Dolaysız anlamında ve 'metot' açısından Kü­kürt, iradedir; irade, kendini duada telaffuz edilen kelimenin muhtevasıyla birleştirir ve alıcı nefsin Cıvası üzerinde şekillendirici bir tarzda hareket eder. Bununla birlikte, son tahlilde Kü­kürt, çakmaktaşındaki ateş gibi, kutsal kelimelerde içerilen nü­fuz edici manevi ışıktır ve onun ortaya çıkışı, nefsin gerçek dönüşümünü etkiler.

Bu dönüşüm, simya faaliyeti tarafından belirlenenle aynı safhalardan geçer, çünkü nefis başlangıçta, harici dünyadan yüz çevirme üzerinde katılaşmış hale gelir, sonra içteki sıcaklığın bir sonucu olarak çözülür ve sonunda izlenimlerin değişken, uçucu bir akımı olmuş olarak ışıkla dolu, hareketsiz bir kristal haline gelir. Bu, gerçekten dahili sürecin indirgenebileceği en basit ifadedir. Eğer bunun daha geniş ayrıntı ile tarif edilmesi gerekseydi, bu kitapta simyevi faaliyet hakkında söylenmiş olan neredeyse her şeyi tekrarlamak ve bunları, duanın ve ona tekabül eden manevi müşahedenin dahili faaliyetiyle irtibatlandırmak zorunlu olacaktı.

Dua simyasının, özellikle İslam mistiklerinin yazılarında tam olarak işlendiğini zikretmek burada yeterli olacaktır. Burada, bu konu zikr metoduyla yakından ilişkilidir, zikr Arapça 'hatırlama', 'anma', 'bahsetmek' ve ayrıca 'seslenicisel dua' olarak çevrilebilen bir ifadedir. 'Hatırlama' ile burada Eflatuncu anamnesis anlamı kastedilir: (İlahî) İsmin zikredilmesinin yeter sebebi, Tanrı'nın 'hatırlanması' olmasında yatar ve bu son tahlilde Mutlak'ın bilincidir. İsim, bu bilinci gerçekleştirir ve sonunda, onu nefiste ebedileştirir ve kalpte sabitler öyle ki bütün varlığa nüfuz eder ve aynı zamanda onu dönüştürür ve emer...

Dahili simyanın bu türünün temel kanunu, Hıristiyan Ave Maria ('melekî' selamlama) [Luka 1/28'deki Meryem’in melekler tarafından, 'Selam Meryem' şeklindeki selamlanışı] ibaresinde de bulunsa gerektir. Maria hem materia prima'ya hem de saf alıcılık halinde nefse karşılık gelir, halbuki meleğin kelimeleri, ilahi fiat lux'un bir uzanımı gibidir. 'Bakire'nin rahminin meyvesi', dahili faaliyetin hedefi olan mucizevi iksir, Filozof Taşına tekabül eder.

Ortaçağ yorumuna göre melek, mutans Evae nomen [Evae ismini değiştiren] Bakire'yi selamlar: Ave gerçekten Eva'nın tersidir. Bu, kaotik nefsin, İlahi Kelime'nin saf aynasındaki dönüşümüne işaret eder. Melek Latince konuşmaz ve Eva İbranıce Khawwa'dır, şeklindeki itiraza şöyle cevap verilmelidir; kutsalın sahasında tesadüf yoktur ve ayrıca sırf tesadüf gibi görünen şeyler gerçekte önceden takdir edilmiştir. Bu, Ortaçağda, Kutsal metinlerin en küçük ayrıntılarının, hatta sırf isimlerin bile sembolizmlerine göre ve her sunilik ayıbını reddeden bir ilhamla, çeşitli şekillerde neden yorumlandığını ve incelendiğini açıklar.

Yukarıdaki yazı Verka Yayınları’ndan çıkan Astroloji ve Simya başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss. 163-165)

Diğer Alıntılar