Modernleşmek/Dünyevi- leşmek/İslamlaşmak - Dücane Cündioğlu
Mehmet Serhat Yılmaz - 06 Ağustos 2021
Modernleşme/Dünyevileşme sürecini doğru olarak yorumlamadıkça Müslümanların karşı karşıya bulundukları hiçbir sorunu hakkıyla ele alamayacaklarını, hatta değil bu sorunların kenarından köşesinden dolanmak, nelerin olup bitmekte olduğunu dahi anlayamayacaklarını hem de hiç tereddüt etmeksizin söyleyebiliriz.
Çünkü;
1 ) Modernleşme/Dünyevileşme süreci, insanın sadece yaşama biçimini değiştiren basit bir programın tatbikinden ibaret değildir. Bu süreç insanı yerinden eden, onu kendisine ve kendi dışındaki dünyaya (doğaya, diğer canlılara, hemcinslerine) yabancılaştıran, insanın ben idrakini parçalayan; varoluş kaygılarını anlamsızlaştırıp yeryüzündeki varoluşu yemek, içmek, bürünmek, barınmak, vb. temel ihtiyaçlara indirgeyen bir sapkınlık projesinin ürünüdür.
2) Modernleşme/Dünyevileşme süreci, dünyayı kutsaldan arındırıp Varlık'ı varolan'ın, Vücud'u mevcud'un ardına iten, Hak'la savaşan, Hakk'a yabancılaştıran ve dolayısıyla insanı Hak'sızlaştıran bir bilinç yapısınca kılavuzlanmaktadır. Varoluşun öznesi olarak sadece İnsanı, mekânı olarak sadece dünyayı, zaman olarak da sadece şimdiyi merkeze almakta, bu yönüyle insanoğlunu ilahına ve ilahi olan her şeye düşman hale getirmektedir.
3) Modernleşme/Dünyevileşme projesi hem Hak'sız, hem de Hak'sız olduğu kadar Tanrısız'dır! Bugün İslam'ın kendisiyle çatıştığı (çatışması da gereken) ana unsur ne Yahudilik ne de Hristiyanlıktır, doğrudan doğruya Modernlik/Dünyevilik Dinidir. Bu yeni din, sadece Müslümanlara ve Müslümanlığa değil, bütün kadim dinlere ve insanı insan yapan ne kadar haslet varsa ona düşmandır; çünkü insanoğlunun varoluşunun -bütün kadim dinlerce tarif edilmiş- anlamına düşmandır. Dinimiz, geleneklerimiz bu mikroba karşı direnen ve onun panzehrini bünyesinde taşımayı hala sürdürebilen hikmet-i kadime olduğu için bu yeni din, bilhassa İslam'a ve onun mukaddesatına düşmandır.
4) Modernleşme/Dünyevileşme projesinin dindarlık anlayışı, Maun Suresi'nde kendisine veyl olunan o gafletin ve riyakarlığın eşlik ettiği öte dünyada hesaba çekilme bilincinden yoksun, gösteriş meraklısı ortak koşucuların dindarlık anlayışının aynısıdır.
5) Bu proje moderndir; zira sadece şimdiyi önemser ve anı tüketebildiği kadar tüketir; diğer yandan dünyacıdır, zira öte dünyasız bir dünyanın tadını çıkarmaya çalışır; güya İnsancı(l)dır; zira Tanrı'dan bağımsız, sorumsuz, dilediğini yapan-yıkan, tek ve yalnız insanı, hiçbir kutsalı dikkate almaksızın dilediğince yaşamaya, tüketmeye sevk etmektedir.
Modernleşme/dünyevileşme sürecini doğru olarak yorumlamadıkça, Müslümanların değil sadece kadın sorununu, karşı karşıya bulundukları hiçbir sorunu hakkıyla ele alamayacaklarını söylememin temel nedenlerine böylelikle işaret edebilmiş olduğumu sanıyorum.
XIX. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkan İslamcılık esas itibariyle siyasi, dolayısıyla sosyal, dolayısıyla dünyevi bir projedir. Bu nedenle de savunmacıdır. Hayata veda etmekte olan tarihi bir hakimiyetin elden gitmesinin yol açtığı çöküntü psikozunun ürünüdür. "Doğru yolda olsaydık yenilmez, bu hale düşmezdik" diyen ve seyl-i hurûşâna (karşı konulamaz sele) uyum sağlamaya çalışan bir bilinç durumunun refleksleriyle maluldür; hem de görünürde karşı çıkıyor olduklarını bile içselleştirdiği, içselleştirebildiği takdirde güçleneceğine inanan, dünyevileşme projesinin karşısında sadece batıl dinlerin (özellikle Hıristiyanlığın katolik yorumunun) direnemeyeceğini sanan; İslam'ın zaten bu modern hayatla, bu bilim ve teknolojiyle bir alıp veremediğinin olamayacağı zehabına kapıldığı için galiplerin dünyayı kavrama tarzlarını hesaba çekmek yerine, alelacele kabahati mağlupların kendisinde arayıp bulan ve ister istemez aradıkça da bulan mazlum ve fakat savunmacılıkla malul seleflerimizin bilinç durumunun ürünüdür İslamcılık! Evet, dini ve dünyayı kavrama ve anlamlandırma bakımından kendi çağdaşlarından daha iyi yetişmiş, daha birikimli, daha çalışkan ve tabiatıyla daha üstün oldukları halde, ne yazık ki hâkim paradigmanın cazibesi karşısında geri adım atmak zorunda kalan seleflerimizin.
Yenilmiştik ve ayağa kalkmalıydık! Nasıl? Elbette düşmanımızın silahıyla silahlanarak. Bu akıl yürütme tarzının Kur'an ve Sünnet'ten delil bulmakta zorlanacağını mı sanıyorsunuz? Hiç kuşkusuz deliller de bulundu. Kur'an ve Sünnet'e yapılan başvuruların çoğu, metinde olanı anlamakla değil, bilakis zaten içinde olunanı metinde arayıp bulmakla neticelendi. Sözgelimi sünnetullah kavramı öyle yanlış yorumIandı ki sadece bu terimin aracılığıyla hâkim paradigmanın birçok unsuru hemen benimsendi. Aya basmış görünen insan ayağının yeryüzünü nasıl bitirip tükettiğine dikkat edilmezken, güya astronotların duydukları ezan sesiyle kitleler hayretlere salındı.
En nihayet günümüzde İslamcılık dindarlaşmayı artıran, mümin insanın dünya-öte dünya tasavvurunu derinleştiren, dolayısıyla modern paradigmanın varoluşu anlamsızlaştırıcı bildik propaganda saldırıları karşısında temsil ettiği kitlenin hassasiyetlerini destekleyen, güçlendiren, takviye eden değil; bilakis önce aşırı teklif ve tehditleri reddetmekle işe başlayıp bu arada münasip olanlarını yavaş yavaş kapıdan içeriye alan bir yol izledi. Böylelikle bir süre sonra aşırı teklif ve tehditlerin önemli bir kısmı aşırı olmaktan çıktı.
Bugünden bakıldığında öncekiler ne kadar da muhafazakâr ne kadar da gerici ve mutaassıb görünüyor değil mi? Bizim yazıp çizdiklerimiz ise ne kadar da Kur'ani?
Çok basit bir soru: en bilgililerimizin, en bilginlerimizin, en bilgiçlerimizin bile kendilerini dedelerinden veya babaannelerinden daha dindar hissettiklerini ya da olmaya çalıştıklarını söyleyebilir miyiz?
Acaba n'oluyor da bilgisiz halk daha dindar iken, bilgili elitler bilgilendikçe daha frapan hale geliyorlar? Mesela sıradan Türkler ile Beyaz Türkler arasındaki köklü ayrımın aynen İslamcı elitler ile dindar halk arasında da cari olması kimsenin dikkatini çekmiyor mu?
Bütün bunlar dikkatinizi çekmiyor ve tuhafınıza gitmiyorsa; o zaman kaçınılmaz olarak mevcut İslami bilincin çağdaş yaşamı destekleme etkinlikleri düzeyine inmesinden fevkalade rahatsız olan bu Müslümanın yazdıkları tuhafınıza gidecektir. Ne yapalım gitsin; zira zaman geçtikçe kendisi olmaktan utanan ve uzaklaşan eyyamcıların "Şimdi sırası mı?" yollu yakınmaları ciddiye alınacak türden değil! Onların ellerinde sadece ne idüğü belirsiz garip bir şimdi var ve ne yazık ki onlar geçmişten bihaber surette kendilerini sadece bu anlamsız şimdiyi korumak ve kollamakla görevli addediyorlar. İslam'ı ve Müslümanları modernleştirmek, dünyevileştirmek adına, bizi biz yapan ne kadar değer ve kutsal varsa onları imha etmeye çalışıyorlar.
Alimi değil aydını, ilmi değil bilimi, dini değil ideolojiyi, adaleti değil eşitliği, öte dünyayı değil dünyayı, sohbeti değil dedikoduyu, zatı değil sıfatı, cevheri değil arazı, varlığı değil varolanı seçenlere benim söyleyecek ne sözüm olabilir ki?
Evet ne lafız ne de mana. Sözüm bizatihi nazmı seçenlere!
Bu yazı Gelenek Yayıncılık tarafından yayınlanan Philo-Sophia-Loren başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss.79-86)