Horasan'ın Köpekleri

 Kalbe Vukuf -   Ebubekir Koçak -   05 Ağustos 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

Horasan’ın Köpekleri

Gün aymıştı. Ak tüylü, yolda yürüyüşünü görenlerin, başını kaldırıp bakınca bir bulutun sessiz vakur kesintisiz akışından etkilenenler gibi olduğu cins ve bilge köpek, konuşmasını bitirmesi gerektiğini anladı.

- Ey beni dinleyen aziz kardeşlerim. Bugün sizi tebrik etmek istiyorum. Gözünüzü kırpmadan bu saate kadar sohbetimi dinlediniz. Bunu küçük görmeyin. Nihayetinde bir fareyi gül bahçesine koysanız orada huzursuz olur. O canım güller onun umurunda değildir. O, pis ortamlarda, kara deliklerde bulur mutluluğu. Bir bülbülü koyun bakalım gül bahçesine. O bahçenin mis kokusuyla sarhoş olur da nasıl şakır. İnsanatın atası Adem gibi çıkmak istemez o gül bahçesinden. Bugünlük vakit tamam hatırlatın da bir gün Adem ata o cennet bahçesinde hangi güle vurgundu da çıkmak istemedi buradan, onu deyiverereyim size.

Köpekler bu manevi sohbetin feyziyle kanları çekilmiş gibi ağır harket ederek sahiplerinin yanına doğru dört bir tarafa dağıldılar. İçlerinden sokak köpeği olanlar kah ona kah buna takılıp evlerinin yakınına kadar eşlik ediyor sonra onları evlerine savıp yolu uzun başka bir köpeğe takılıyorlardı.

Ak tüylü köpek iyi birer köpek olmak isteyenler için velinimetti. İnsanlardan çekinmeseler ülkenin dört bir tarafından köpekler onun sohbetini dinlemeye gelirlerdi. Bazen dayağı taşlanmayı göze alıp gelenler olmuyor değildi. Hayata hakikate dair engin bilgisi, çokça tecrübesi vardı ak tüylünün. Sonra herkesin zihnine girip karşısındakinin seviyesine inebiliyordu. Onun sohbetini dinleyip de nasip almayan yoktur herhalde. Alay etmeye gelip sohbetini dinledikten sonra ona kul köle olan köpekler bile vardı. Kuduz olanları dahi iyileştirdiği hikaye edilirdi. Elbette onun feyzinden istifade etmek istememiş nasipsiz köpoğlu da yok değildi.

Aradan bir hafta geçmiş ak tüylü köpeğin sohbet vakti gelip çatmıştı. Her evde ihtiyaca göre kişikle nöbetçi kalanlar veya zincire vurulduğu için gelemeyen köpekler dışında hemen hemen tüm köpekler gelip onun çevresinde toplanıp sesini rahat duyabilecekleri yerlere oturdular.

- Bugün size insanatın hallerinden bahsedeceğim. Ola ki ibret alasınız. İnsanatın bu dünyaya neden geldiğini bilir misiniz? Senin benim varlığımdan farklıdır onların varlık sebebi. Biz dahi onlara hizmet için yaratılmışızdır. İnsanın varlık sebebi Rabbimizi bilmek  tanımaktır. Ne mutlu bu amaca uygun yaşayan bir sahibi olan köpek kardeşlerime. Tıpkı bizim gibi fıtratlarına uygun görev ehli olan bir insana hizmet etmek bir köpeğin bu dünyada alabileceği en büyük payedir. Çünkü insan eşrefi mahlukattır. Yani yaratılmışların en şereflisi... Peki bir insan için bu yüce makama erişmek nasıl mümkün olabilir? Tabiki de Allah'ın sevgili peygamberinin yolundan giderek.

Köpeklerin uğultulu salavatı bitince sözlerine devam etti ak tüylü.

-Size Kıtmir'i anlatayım da daha iyi anlayıverin konuyu. Bir vakit, Allah’a iman eden, Rabbimize kulluk ederek bu dünyadaki varlık sebebine uygun yaşamak isteyen yedi genç yaşardı. Hükümdarın kulağına gitti bu gençlerin farklı inançları. Kendi saltanatı için tehlikeli gördü bu durumu. Çünki istiyordu ki hükümdar, halkı kendisine kul köle olsun. Ne var ki bunda demeyin hemen. Hükmü kendinden bilirdi, zahirde devletli hakikatte bahtsız. Oysa ki hüküm Allah’ındır. Adil hükümdar kim midir hükmü Allah’ın hükmü olandır. Bu sebeple adil hükümdarlara “Zıllullah” denmiştir. Neyse hikayemize devam edelim. Canlar cananı lafla bulacak değil ya.  Bu ilahi nurdan bihaber zalim hükümdar gençlerin yakalanması için ordusunu seferber etti. Bu gençler de uzaklaştılar şehirden. Benim cesur kardeşlerim onlarınki kaçmak değildi. Belki haberleri bile yoktu peşlerindeki ordudan. Onlardan biri bir soru sormuştu. Rabbim tüm toplumun Müslüman olduğu bir dönem gelecek mi? İşte bu sorunun cevabını vermek için Allah onları nasiplerine çekti. Yolda bir çoban ve köpeğine rastladılar. Kıtmir kendini sürüye refakat etmekten daha ulvi bir göreve adadı bu yedi gencin anlattıklarını duyunca. Onların peşine takıldı. Köpeklerin tabiatında  olan sadakati bahane edip yerinden ayrılmasaydı, kendisinden Kur’an’da bahsedilir miydi? Bir köpek için şecaat daha öncelikli bir fazilettir. İnsanlar nitekim köpekleri sadık olduğu için yanlarında tutmaya başlamamıştır. Onları cesaretleri için ehlileştirmiştir. Sende cesaret yoksa sadakatin ne işe yarar? Evet senin işine yarar, bu sayede karnın doyar da efendin için esas sadakat sınavı bir zorluk karşısında olduğunda cengaverlik göstermendir. Zor zamanda kuyruğunu kısıp kaçan sen en büyük ihaneti aslına yapmışındır. Özüne sahip olmayan köpek güce yaltaklanır.

Söylecek sözü olduğu anlaşılan bir köpek ön ayaklarını dikerek doğruldu.

- Ama geçen bir olay duydum üzüldüm. Senin dediğin gibi yüce gayesi olan bir derviş köpeklerin sadakatini eleştirmiş.

Ak tüylü meseleyi anladı. Bugünlerde köpeklerin arasında anlatılan bir hikaye vardı. Ak tüylü olayı bilmeyenler için özetledi.

Allah için dost olan Şakîk-i Belhî ile İbrahim bin Edhem Hazretleri’nin, birbirlerini irşâd için yaptıkları bir gönül sohbeti esnâsında Şakîk-i Belhî Hazretleri sorar:

“–Geçim hususunda ne yaparsınız?”

İbrahim bin Edhem:

“–Bulunca şükreder, bulamayınca sabrederiz!..” der.

Şakîk-i Belhî Hazretleri:

“–Bunu, Horasan’ın köpekleri de yapar!” deyince, bu defa İbrahim bin Edhem sorar:

“–Ya siz ne yaparsınız?”

Şakîk-i Belhî Hazretleri şu cevabı verir:

“–Bulursak şükredip infâk eder, bulamadığımızda yine şükredip sabrederiz.”

Sonra derin derin gülümsedi ak tüylü.

-Köpek kardeşlerim burada bahsedilen aslında biz değiliz. İnsanlar bir birlerine diyeceklerini daha iyi anlaşılsın diye bazen nezaketen bazen de akılda kalıcı olsun diye hayvanlar üzerinden anlatırlar. Bu hikayede sözü geçen Horasan’ın köpeklerinden murad tekke beklemekten başka marifeti olmayan menfaat için o kapıdan ayrılmayan sözde dervişlerdir. Nitekim bu zihniyet "tekkeyi bekleyen çorbayı içer" demiştir. Nice derdi hakikat olan Hak yoluna durmuş dervişler vardır ki duyarız. Özellikle Diyar-ı Rum'a doğru yola revan olmuş kah gaza eder, kah savaşlardan yorgun düşmüş umutsuz gönüllere ışık olurlar. İşte benim de size anlatmaya çalıştığım bu. Köpekler ne için yaşamalı? Sürüye kurt daldığında kuyruğu kısıp saklanan köpeğin ömrü boyunca efendisinin kapısında beklemesi sadakat midir? Hayır onun derdi kemikten başka bir şey değildir.

Hakikat deryasından gönlüne damla düşen er kişi hakikatin peşinde koşar. Kemik peşinde koşup ömrünü karın tokluğuna değişenler için atalar ne demiştir, akılsız köpeği yol kocatır. Sen ey burnuna hakikat kokusu gelen yiğit, ömrünü hakikati aramaya ada. Elbet bir gün bulursun. Madem senin için de atalar sözünden misal getirelim. Yağlı yiyen it suyu bulur. Bu su senin için abı hayattır. Onu içince ölümsüz olacağını sanma şaşkın. Onu içen gerçek hayatı tadacaktır. Sanki öncesinde hiç yaşamamış olduğunu anlarsın. O zaman senden daha yüce olan insanlar bile sana hürmet eder. Tabi tüm insanlardan bekleme bunu. Onların da sadık olanı var, varlığına ihanet edeni var... Şimdi sana bununla ilgili bir örnek vereyim de meseleyi kurt gibi kavra. Bilirsin kurtlar tuttuğunu koparan hayvanlardır. Önüne bir av düşünce onu evire çevire kısa sürede bitirir. Bunun için bir mesleyi künhüne vakıf olacak şekilde irdelemeye, kurt hatmi demişlerdir. Sana vereceğim misale dönecek olursak Kays adında bir er kişinin hikayesidir bu. İnsanlar ona yapıp ettiklerinden dolayı “Mecnun” yani deli demişlerdir. Kendi yapamadığını yapana kara çalmak aciz kişilerin işidir. Mecnun gibi sevdasına sadık olamayanlar sahip çıkamayanlar uydurmuş olmalıdır bu lakabı ona. Önemli değil bu nihayetinde atın iyisine doru yiğidin iyisine deli derler. Herkesin yapamayacağını yapan Mecnun Leylâ adında bir güzele vurulmuştu. Ondan başka şeyi düşünemez olmuştu. Yemeden içmeden kesildi. Kimseyle konuşmaz oldu. İnsanlar sandılar ki aklı başında olmadığından konuşmaz. Halbuki konu Leyla olsun da bak nasıl konuşurdu. Gece gündüz yerinden kalkmadan konuşmaya razıydı. Eee diyeceksin o zaman neden susuyordu çoğu zaman önüne gelene Leyla’yı anlatsaydı ya. Öyle değil işte. Zeytin yağını bol bulup olmadık yerlerine süren Hintli gibi haktan hakikatten ve dahi aşktan hülasa Leyla’dan kıymetini bilmeyecek kişiye neden bahsetsin. Hem sonra Mecnun burnundan nefes almak için ağzını kapalı tutardı. Ola ki burnuna Leylânın kokusu gele. Sözü uzatıp uykunuzu getirmek istemem. Köpek dediğin en azından tek gözü açık olmalı. Bu sebeple sizi fazla yormak istemem. Bir gün bu Mecnun bizim gibi bir köpeğin peşine düştü. Görenler şaşkın şaşkın ona baktılar. Kovalaya kovalaya köpeği yakalayıncaya kadar izleyici sayısı artmış, hayat durmuş Mecnun’un acaba bu kez nasıl bir çılgınlık yapacağı merak konusu olmuştu. Yorulan hayvanın şefkatle başını okşayıp korkusunu gideren Mecnun iki eliyle köpeğin iki  patisini üstten kavrayıp sırayla öpmeye başladı. Ahalinin hayreti uğultuyla katlandı. Bu sahne, kalabalığın içinden birinin uğultuyu yaran gür sesiyle seher vakti sessizliğine dönüştü.

-Mecnun sen ne yapıyorsun Allasen?

Ak tüylü sesini bir açıklama yapacağında alçaltırdı yine öyle yaptı.

-İçimizdeki enikler, ergenler bilmez açıklayalım. Allasen yani Allahı seversen demektir.

Sonra eski ses tonuna dönerek Mecnun’un cevabıyla devam etti hikayeye.

-Bu köpek var ya bu köpek Leylâ’nın köyünde gezdi. Ola ki Leylâ’nın ayağını bastığı yerlere bu patiler basmış ola.

İşte aziz köpek kardeşlerim hakikat yurdunda dolaşmalıyız. Ey iz sürmede mahir kardeşlerim. Hakikatin ayağını bastığı yerler olsun izleğiniz.

Sevgi arsızı olmuş süs köpekleri, ev içinde yaşayan kedi görse tırsan şahsiyetini yitirmiş köpekler gibi olmayalım. Şakik-i Belhi'nin dediği gibi aç kalsan da yüce gayenden ayrılma. Bulduğun kemiği gidip gömme derdine düşme. Güce boyun eğmek sana yakışmaz. Ezan başlayınca ulur, bir şarkı duyunca da ulur, ortama ayak uydururlardan olma. Kimi köpekler oyunu kuralına göre oynamayı bahane edip sorumluluktan kaçar kimileri de oyunu bozmak için çabalar. Bazı köpekler bükemediği bileği öper kuyruk sallamaya başlar. Bu sebeple insanoğlu kuyruk sallayan köpekten korkmayın demiştir. Bazı köpekler ise bükemediği bilek olunca hiç yoktan o bileği ısırır ki bu onurlu bir davranıştır.

Yeri gelmişken ne vakittir sizi tembihlemeyi düşündüğüm bir husus vardı ondan bahsedeyim. Ey benim uzaktan yakından gelmiş kardeşlerim. Kimi insanlardaki hayvan sevgisi sizi aldatmasın sakın ha! Sevgiler niyetlere göredir. Bunlar hayvanlara özenen, onlar gibi yaşamak isteyen varlığın hakikatinden kaçan ruhuna ihanet eden zavallılardır. Peki nedir niyetleri? Zannımca bu insan soyundan gelen ama insanlıktan kaçan kişiler varlığın hakikatinden kaçmaktadırlar esasen. Bizlere yani hayvanata özenmektedirler. Sorumsuzca anlamsızca yaşamak istemektedirler. İçgüdüleriyle serazat yaşayıp yok olup gitmektir muratları. Başıboş bırakılmak istemektedirler. Bizlerle olan rabıtaları ünsiyetleri bundandır. Merhamet değildir bu. Halbuki merhametin kaynağı Allah’tır. Merhametli insan da bu kaynaktan aldığını aksettirendir. Bağrı yanık Yunus bundan demiştir “Yaradılanı severiz yaradandan ötürü” diye. Maksudu yüce olanın nazarı da yüce olur Hak yolunun yolcusu kardeşlerim. Mesela kuru ekmeğe talim eden soylu bir köpeğin sadakatine bakan insan kendisini var edene yar olmaya çalışır. Bir kedinin avına yaklaşırken ya da avını beklerken nasıl da odaklandığını pür dikkat kesildiğini gören insan İlahi kudret akışlarını yakalamak hususunda o denli dikkat kesilmesi gerektiğini anlar. Yine can gözüyle gören Yunus “Bizim bir karıncaya ulu nazarımız vardır” demiştir de ne anlatmak istemiştir onu da siz düşünüverin gayrı. Nihayetinde “Süleyman’a yol kesen şol bir karınca imiş.” Vahdete inanan insan böyle iken, merhametsiz insanın kabahati bu ilahi akışı inkıtaya uğratmasıdır. Merhametin olmadığı yerde zulmet vardır.

Sözlerimi sizlere daha önce anlatmayı vadettiğim insanatın atası Adem’in derdiyle bitireceğim. Adem ata yasak ağacın meyvesine tamah ettiği için yanılgıya düşmedi. Onun amacı cennetin nimetleri değildi. Cennette ebedi kalmayı, ne yana baksa Allah’ın güzelliğini gördüğü için istedi. Yasak ağaç ve meyvesi belki de bu ilahi temaşayı yapamadığı tek şeydi. Adeta dünyayı gören bir pencere idi. Bu pencereden bir bakış Allah ile olmayı ona unutturdu. Yüce Mevla da dedi ki madem maksudun budur, buyur sana onu vereyim. Adem ata dünyaya inince ne büyük hata ettiğini anladı. Bin bir tövbe sonunda Allah onu affetti de tıpkı cennetteki gibi bir imkan verdi ona ve nesline. İnsanı ilahi tecelliden uzak tutan dünyadan vazgeçen adeta gönlünü cennet eyler de, ilahi tecellilere mazhar olur. Ama hep işte insanatın içinde o yasak ağacın kökleri vardır. Menfaatinin peşinden koşan insan bilsin ki bu ağaca su taşıyordur.

                                                                                                                        Ebubekir Koçak

                                                                                                                          Baharın Finike

Diğer Yazılar