İdris ve Prometeus - İsmet Özel

 Mehmet Serhat Yılmaz -   13 Temmuz 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

Doğu ile Batı ayrımının dayanağı ne olmalıdır? Kur'an, Doğu medeniyetinin; Tevrat ve İncil, Batı medeniyetinin dayandığı kitaplardır, demek doğru olur mu? Yoksa iki medeniyet arasındaki farkı kültüre, kafa yapısına, bu kültür ve kafa yapısının teşkilatlandırdığı toplum biçimlerine mi dayandıracağız? Uzun teorik tahlillere kapı açan sorular bunlar. Batı medeniyeti bugün dünyayı sultası altında tuttuğu için bu medeniyetin kaynakları hakkında çok söz edilmiş, Yunan, Roma, Yahudi ve Hıristiyan geleneklerinin bir halitası olan Batı'nın saydığımız bu kaynaklardan hangisine, ne kadar sadakat içinde olduğu tartışılagelen bir husus olmuştur. Ama Doğu medeniyeti de bazı etkiler altında kalmamış mı? Sözgelimi, Yunan felsefesinin İslam düşüncesindeki yeri küçümsenebilir bir şey değildir. Avrupa, Yunan felsefesini Müslümanlar aracılığıyla öğrendiyse de ondan çok farklı sonuçlar elde etti.

Demek ki Doğu ile Batı'yı birbirinden ayıran köklü anlayış farkları var. Şimdi, bu anlayış farklarından birine, belki en önemlisine işaret etmek istiyorum.

Prometeus, Yunan mitolojisinde titanlar soyundan bir tanrı olduğu halde, insanların yanını tutmuş, ateşi Olympos'tan çalmış, insanlara vermiştir. Çarptırılacağı cezayı bile bile bu işe girişmiştir. Akıl gücüne sahip, ileriyi görme melekesi olan biridir Prometeus.

Batı medeniyeti kendini Prometeus olarak gören aydınların eseridir, dersek büyük bir yanlış yapmış olmayız sanıyorum. Batılı, ilericiliği hep çatışmada görmüş, kendisine çatacak bir Zeus aramıştır hep. O saldırmalı, yıkmalı ve cezasını da beraberinde taşımalıdır. Tanrı düşmanlığı dayanağını kendi tanrılığından ve kendi eliyle kurduğu tanrılaştırmalardan alır. Batı felsefesi Prometeusçu bir tabiattadır. Bilimi de "ateş hırsızlığı" olarak anlar.

İslami anlayış içinde insanlara faydalı olmak düşüncesinin nasıl şekillendiğini anlamak için ise İdris Peygamber örneğine bakmamız gerekir. İlk olarak kalemle yazı yazan ve elbise diken İdris Peygamber'dir. İdris Aleyhisselam'a göklerin esrarı açılmıştı. Nihayet Cenab-ı Hak, onu diri iken göğe kaldırdı. Kısas-ı Enbiya'da yer alan bu çok kısa açıklama içinde bile İslam dairesi içerisinde insanla İnsanüstü'nün daha ileri bir hayata varırken çatışmaya değil "ihsan"a dayalı bir münasebetler zinciri kurmuş olduğunu görebiliriz.

İnsanın zenginleşmesini ateşi çalmakta gören bakış açısı ile aynı zenginliği kalem ile yazı yazmaya atfeden bakış açısını birbiriyle uzlaşır saymak mümkün değil. Bir peygambere göklerin esrarının açılması şaşılacak bir husus değil. Ama Prometeus'un akıl sahibi oluşu onun gök'le temel çatışmasının da başlangıcıdır. Birine ihsan edilen şuur ve akıl, ötekinde çatışmanın merkezi oluyor. İdris Peygamber kıssasından kalem ile yazı yazma (zihni gücün somutlanması, intellect) motifinin yanı sıra, elbise dikme (teknoloji) motifini de görüyoruz. Bu iki özelliğin aynı şahısta birleşmesi de Doğu'da medeniyetin maddi zenginliklerle zihni gelişmenin birbiriyle uyumlu ve dengeli tecellisine bir işarettir. Belki buradan kalkarak yarın İslam toplumunun göstereceği teknik gelişmenin toplumdaki entelektüel seviye ile başa baş yürütülmesi mecburiyetini istihraç edebiliriz.

İdris Peygamber'in kıssası ile Prometeus hikayesinin vardıkları sonuçlar itibariyle farklılık arz ettiğine dikkat etmeli. Prometeus, insanların yanını tuttuğu için Kafkasya'da kayalara bağlanır ve her gün bir kartal gelir onun ciğerini yer. Gece ciğer yeniden oluşur. Tükenmez azap, ne zamana kadar? Zeus tahtından düşürülene kadar.

Ve şimdi düşünün Batı kafası ile Doğu kafasının farkını. İsa Aleyhisselam'dan önce göğe ağan peygamber, insanlara kalem ile yazmayı ve elbise dikmeyi öğreten peygamberdir. Batı anlayışı içinde insan olmak, insandan yana olmak, işkenceyi; Doğu anlayışında ise erişilmez bir lütfu icap ettiriyor.

Yukarıdaki yazı TİYO’dan çıkan Üç Mesele başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss. 58-60)

Diğer Alıntılar