İnsanın Evren İçindeki Yeri ve Zahiri Değişim İçindeki Süreklilik-4 Seyyid Hüseyin Nasr

 Cihad Demirci -   15 Kasım 2020

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

İNSANIN EVREN İÇİNDEKİ YERİ ve ZAHİRİ DEĞİŞİM İÇİNDEKİ SÜREKLİLİK-4

Seyyid Hüseyin Nasr

Türkçesi: Prof. Dr. Sadık Kılıç

Gökyüzü, deniz, dağlar ve mevsimlik çevrimler; evet, hepsi gerçekte bugün, aynen geçmişteki binlerce sene önceki gibi tezahür etmektedirler; bunlar oluş sürecinde tecelli etmiş olan değişmez (Immuable)'in muhteşem vasiyetidir. Tabiatı seven insanlar, esas olarak daimi olanı aramaktadırlar ve gerçekte de bizzat tabiat, bütün gerçekliği değişim ve oluş ile sınırlamak isteyenleri yalanlamaktadır. Yalnız izafi olanla sınırlı felsefeler, tabiata yakın olan milletler yanında asla gelişmemişlerdir; onlar hep, yapay bir çevrenin, insanların hem tabiatı, hem de onun insana ilham etmekte olduğu unsurları, yani, onun varlığının değişmez katmanlarında kök salmış olan daimi faktörleri insanların ruhunda çağrıştıran unsurları unutmasına yol açan yerleşik hayat biçimlerinin ürünü olmuşlardır. Onları farklı geleneksel kozmolojilerden ayıran bütün hususiyetlerle beraber, tabiata dair modern bilimler söz konusu olduğunda, burada bile bir süreklilik unsuru mevcuttur; yeter ki, modern bilim gerçekte olduğu üzere telakki edilsin. Pek tabii olarak, nesnelerin metafizik ve sembolik görünüşlerine bilinçli olarak sırtını çevirmesinden dolayı, modern bilimin özgün bakış açısı onu tabiatın geleneksel algılanışından koparmıştır ve (böylece) bizzat kendi keşiflerinin taşıyabileceği bütün metafizik anlamları dikkate almasına engel olur. Bununla birlikte bu keşifler, nesnelerin gerçekliği ile herhangi bir ilişkilerinin olmaması ölçüsünde, sembolik bir anlama sahiptirler.

Örneğin, galaksilerden atoma kadar, maddi realitenin bütün planları üzerinde tekerrür eden düzen olgusu veya meşgul olduğu şey ne olursa olsun: ister biyolojik hücre isterse atom, bilimin kül ile cüz'ler arasında bir ahenk bulduğu olgusu, evet bütün bunlar, onları nazarı itibare almak ister benimsensin, isterse benimsenmesin, her tabiat biliminin daimi niteliklerini karakterlerini gösterir. Hatta daha sarih bir şekilde, tüm bilim tarihi boyunca, çok sayıdaki modern bilim adamının dikkatin içekmiş bazı modeller ve bazı problemler de görülmektedir. Bilim güzelce gelişirken, insan ruhunun tabiatla karşılaşması, bazı daimi özellikleri sunuyor gibi görünmektedir. Mesela, modern fizikçiler kadar Aristo ile Grek atomcularını ve meşşailer (peripateticiens) ile müslüman kelamcıları meşgul etmiş olan parçacıkların sürekliliği (continuite) veya süreksizliği (discontinuite) meselesini ele alalım. Ya Bir'in çokla münasebeti veya düzen ve düzensizlik yahutta determinizm ve tesadüf. Bunlar sürekli olarak, bilimin bütün formlarında tekrar tekrar ortaya çıkan meselelerdir.

Çok sayıdaki bilim adamı günümüzde, fizik ya da biyolojinin esas olarak Antikite veya Orta Çağ'daki bilimlerin problemleriyle irtibatlı kimi meselelerine uygulanabilecek yeni metodolojiler bulabilmek için bir ilham peşindedirler. Bu modeller ve bu problemlerin hepsinin en devingen ve en akışkan alanı içinde tekrarlanışı, çokluğu araştırmak için Birlik (Unite)'e sırt çevirmiş olmasına ve mümkün olanı analiz etmeyi denerken Prensip'i hiç hesaba katmamasına rağmen, bizzat bilimin içindeki bir süreklilik unsurudur. İnsanın evrenle ilişkisindeki en sürekli unsur, yine de belki, onun evrensel varoluş hiyerarşisindeki (maratibu'l-vücud) "varoluşsal" (existentielle) konumudur. Geleneksel insan, nereden geldiğini, ne için yaşadığını ve nereye gitmekte olduğunu kesin olarak bilmektedir. Kur'an, bu kesin bilgiyi, sade, bununla birlikte muhteşem ifadeleriyle şöyle özetlemektedir: "Biz Allah'tanız ve dönüşümüz de ancak O'nadır, dediler" (Bakara, 156). Tasavvufi ve hikmetle ilgili pekçok inceleme, özlü bir biçimde bütün hakikati ve bütün hikmeti açıklayan, "Başlangıç ve son" (el-mebde ve'l-maad) baş ve son (alpha et omega ) başlığını taşımaktadır. Genel bir biçimdeyse, modern insan, nereden geldiğni, akibetinin ne olacağnı ve netice olarak, ne için yaşadığını bilmez. O da tıpkı geleneksel insan gibi, yeryüzü yaşantısındaki başlangıcını ve sonunu tayin eden iki nokta karşısında bulunur: Doğar ve ölür. Bu olgu, en ufak bir biçimde değişmemiştir ve kalp nakli gibi ucuz bir takım ölümsüzlük biçimlerine başvurulsa dahi, değişmeyecektir de.

Yegane fark, eskiden kesin olan şey, bugün kuşkulu ve kaygılı hale gelmiştir. Ama, doğum ve ölüm gerçeği varlığını sürdürmektedir; hiçbir modern bilim de, yeryüzü hayatının geçici anının ikisi arasında yer aldığı bu iki "ebediliğin" sırrını aydınlatmaya asla kadir olamayacaktır. Bunlar iki sonsuzdurlar ki, kendileri arasında bulunan "sonluluk" (finitude) un karakter ve durumunu belirlerler. Bu iki "sonsuz"la ilgili olarak, insanın durumu hiç değişmemiştir; hatta, ortaçağa özgü kozmolojilerin yıkılması, pekçok kimse için, ortaçağ kozmolojisinin son derece harikulade biçimde sembolize etmekte olduğu bu varlık durumlarının metafizik doktrinini yıkmış olsa bile... İnsan hala, hiçbir beşeri bilimin asla künhüne vakıf olamayacağı Sonsuz (Infini) ve Mutlak (Absolu) -belirsiz ve nisbi değil- varlığı anlamak için yaratılmış olan bir anlayış gücüyle, sonlu bir varlıktır. Mutlak'la ve evrenin içerdiği bütün varlık durumlarıyla ilgili olarak insan, daima olmuş ve daima olacak olduğu şeydir, yani bu oluşu (Yüce) Varlık'a geri götürmesi için, Mutlak'ın, oluş kesretine yansıtılmış nisbi alem içindeki bir imajı.

Günümüzde, değişiklikten o kadar çok bahsedilir ki, insanlar bizzat kendi sözleri ile hipnotize olurlar ve tam da daima hareketli olan bu dalgaların altında insan tabiatının sürekli ve daimi okyanusunun bulunduğunu unuturlar. İnsanın hep içinde taşıdığı bu daimi (permanente) niteliğin durumu, o insan, kelimenin metafizik anlamında Gerçek (Reel)'e aykırı davranarak nereye giderse gitsin, hiç değişmemiştir ve asla da değiştirilemeyecektir. İnsanın, nesnelerin genel planı içindeki ontolojik durumu, daima aynı kalır. İnsanın kozmos içindeki durumunun diğer görünüşleri arasında, Kozmoloji ile tabiat bilimlerinin de incelediği üzere, zahiri değişimin ortasındaki süreklilik (hususiyeti) yer almaktadır.

-Son-

Yukarıdaki yazı Seyyid Hüseyin Nasr; "Tasavvufi Makaleler", İnsan Yayınları, İst. 1997, s.97-108'den alınmıştır.

Diğer Alıntılar