Tevhid ve Mertebeleri - Dâvûd el-Kayserî

 Mehmet Serhat Yılmaz -   20 Ağustos 2021

<br />
<b>Deprecated</b>:  stripslashes(): Passing null to parameter #1 ($string) of type string is deprecated in <b>/srv/disk10/3620466/www/vukuf.org/admin/functions/core.php</b> on line <b>169</b><br />

Bil ki, tevhidin mertebeleri vardır ve en aşağı mertebesi “Allah tan başka tanrı yoktur” [la ilâhe illallah] sözüdür. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v) “Lâ ilâhe illallah diyen cennete girer” buyurmuştur. Bu avamın tevhididir.

Seçkinlerin tevhidi ise üç kısma ayrılır:

  • Tevhid-i efâl
  • Tevhid-i sıfât
  • Tevhid-i zât

Bundan dolayı Hakk Teâlâ’nın dışında gerçek bir fâilin var olduğunu kabul eden kimse Hak Teâlâ’ya fiilde başkasını ortak koşmuştur. Kim de Hakk Teâlâ’nın zâtının hakikatine mugayir olarak İlâhî sıfatların benzeri kemâl sıfatlarına sahip başka birinin varlığını kabul ederse o da Hakk’ın sıfatlarında ve zâtında ona ortak koşmuştur.

Tevhid-i ef’âlden murad fiillerin tek bir ilkeye ircaıdır. O tek ilke ise Hakk Teâlâ’dır. Bu ise başka bir şey değil ancak insânî mazhardan sâdır olan fiiller gibidir. Çünkü insanın fiillerinin kaynağının nâtık nefs ve onun sıfatları olduğunda şüphe yoktur. Organların ve âletlerin farklı farklı oluşu failin tekliğini zedelemez. Aynı şekilde ehl-i âlemin fiillerinden sâdır olan her şey, kendisine isnad edildiği yakın sebepler farklı da olsa gerçekte ancak ve ancak Allah Teâlâ’dandır ve O’nun iradesiyle gerçekleşir.

Tevhid-i sıfât ile kastedilen ise insânî yetkinlik sıfatlarının İlâhî sıfatlara irca olunması ve bu sıfatlarda yok edilmesidir. Söz gelimi insandaki ilim/bilgi sıfatı İlâhî ilmin hakikatinin damlalarından bir damladır. Aynı şekilde irade ve kudret sıfatları da Allah’ın irade ve kudret denizinin damlalarından bir damladır.

Tevhid-i zât ile kastedilen ise kevnî zatların tamamının zât-ı ahadiyyeye dönüşü ve onda tamamının yok olmasıdır. Bu tevhid mertebelerini bilmek ya perde arkasından istidlal yoluyla; veya rablerin rabbini, Onun mazharlardaki sıfatlarını ve fiillerini müşâhede ve muayene ile; ya da resûlleri ve onların nebiler ve âlimlerden olan halifelerini taklit yoluyla gerçekleşir.

İstidlâlî tevhid, sahibini şek ve şüpheden çok az kurtarır. Zevâl şeklindeki taklîdî tevhid de böyledir. Bununla beraber o da sahibini bâtıl vehimlerden kurtaramaz. Çünkü bu şekilde bir tevhid inancına sahip olan kimse Hakk’ın bir olduğunu duyduğunda kendi nefsinin birliğine kıyaslayarak O’nun birliğinin de şahsî bir birlik olduğunu zanneder. Hakk’ın diğer sıfatları için de durumu böyledir. Çünkü Hakk’tan ancak kendisine hâsıl olan şeyi bilir. Hakk’ın zâtını, sıfatlarını ve fiillerini de ancak kendi zâtı, sıfatları ve fiillerine kıyas eder.

İstidlâlî tevhid sahibi de böyledir. Onlar da bu vehimlerden çok az kurtulurlar. Özellikle de fıkıh âlimleri bunlardandır. Çünkü fıkıh âlimleri Allah’ın hükümlerini bilirler. Ancak Allah’ın zâtı, sıfatları ve fiillerini bilmek konusunda şuhûdî tevhid ehlinin hilâfına sair mukallit müminler gibidirler. Şuhûdî tevhid sahipleri ise İlâhî nur ile Hakk’ı, O’nun sıfatlarını, fiillerini, isimleri ve sıfatları ile varlıktaki tasarrufunun keyfiyetini, bu ikisinin mazharlarını gerçekte bulundukları hâl üzere müşâhede etmelerinden dolayı kendilerine şüphe gelmez, kalplerine kuşku düşmez, vehim onlara hâkim olmaz, kalp aynalarına karanlık ve tutku yansımaz.

Onlar gerçek tevhid ehlidir. Rablerini yakînen ve gerçekten bilirler. Bu tevhidin kemâli Hakk’ın kendi nefsi için olan tevhididir. Daha sonra kevne ve Hakk’a ait varlık mertebelerinin hepsini müşâhede eden kemâle erdirilmiş insân-ı kâmilin tevhidi gelir. Sonra insân-ı kâmile nisbeti daha tam ve ona yakınlığı daha çok olandan başka değil yalnızca misâlî müşâhede sahibi olan kimsenin tevhidinde son bulana dek olan kısım gelir. Bunların peşinden de aklî ve naklî istidlâl tevhidi mertebesi gelir. Bunun da ardı sıra taklîdî tevhid mertebesi gelir. Bundan dolayı şöyle denilmiştir:

Biri birden gayri kimse birleyemedi

Kim birlemişse zira Onu, gerçekte inkâr eyledi

Onun birliğini vasfedenin birlemesi

Birin iptal ettiği bir ariyettir

Onun kendisini birlemesi, Onun birlemesidir

Onu vasfedenin vasfı ise ilhaddır

 

Bu yazı Nefes Yayınları tarafından yayınlanan Tasavvuf İlmine Giriş başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss.163-165)

Diğer Alıntılar